Ölmüş sevgimin ve ölmüş sevgililerimin günü kutlu olsun
- Eirene Feronia
- 7 Şub 2021
- 4 dakikada okunur
Bu gün sevgililer günüymüş o halde ben de sevgililerimi anmadan geçmeyeyim.
Benim sevgililerimin bedenleri ölü, çürümüş ve kokuşmuş etlerinin üzerinde böcekler geziniyor,
belki de geride hiçbir şey kalmamış , aşınmış iskeletten ve kafatasından çıkan kurtçuklardan başka...
Ama onların o ulvi ruhları..
Sonsuza kadar içimi ısıtan o naif ruhları,
Fikirleri ile beni her zaman gülümseten o cesur ve yüreği güzel adamlar ..
Farklı farklı ırklardan ve eski zamandan kalma bu adamlar ile birlikte oldum ben.
Tanıştırayım, Tarkovski rus asıllı sevdiceğlim ,
Ah benim tatlı sevgilim felsefeyi ve edebiyatı sinemaya uyarlayan idealist sevgilim.
Senin de dediğin gibi ‘’Dünyanın gidişatı hakkında endişe duyan insanlardan hoşlanırım’’.
İşte bu endişenin harekete geçtiği insanlık için bir şeyler yapan ve bu uğurda ölen, barış ve huzur aşkı ile yanıp tutuşan devrimciler, filozoflar, sanatçılar ve bilim insanları benim hiç yaşayamadığım sevgililerim,
Sizleri bu gün anmak istedim
Sizin de farkettiğiniz üzere çapkın biraz da daldan dala atlayan bir aşığım
Fakültemdeki derslerimde Rousseau’ya , Marx’a, Platon’a olan aşkımı itiraf ederken veya J.S.Mill’in özgürlükçü yanına ve eşine olan aşkına aşık olurken,
aynı gün yolda John Lennon’u dinliyor ve onun da dediği gibi cennetin olmadığını yeryüzünün kendisinin de aslında iktidar ve din kavgaları olmadan cennet olabileceğini ve küçük cennetimi dünyada Lennon ile birlikte yaşabileceğimi hayal ediyorum, ama sonra çok geçmeden Mike Trump ile aldatıyorum onu, çocuklar için yazdığı-sistemi eleştiren o şarkısını dinlerken birden Mike’ten yani o naif beyaz aslandan çocuğum olsun istiyorum zira babalık en güzel ona yakışırdı.
Çocuklar ile olan güzel ilişki ve idealist bir insan aklıma geldikçe bu sefer de Barış Manço çeliyor gönlümü ve onun da anlam dolu şarkıları ile mest olup akşam eve geldiğimde de şair sevgililerimden iltifatlar okuyarak iyice şımarıyor, gün içerisinde birçok sevgilim ile aşkımı tazeliyorum.
Her dizesi ile beni sarıp sevildiğimi hissettiren, bana hiç yaşamadığım o ideal ve tutkulu aşkı tattıran o meşhur şairlere ve yazarlara olan aşkımın günüdür bu gün.
Ayrıca sadece yazarlara değil oyun ve romandaki hayali karakterlere de kanıyorum mesela Martin Eden’i bir solukta tanımak istedim, Martin Eden’in içinde gizlendiği kitap ile uyuyup onun ile uyanıyordum.
Bana kendimi değerli hissettiren ve ayrıldığımızda bana öğüt veren sevgilim Oscar Wilde’i de anmadan geçmek istemiyorum ‘ sana kendini değersiz hissettiren hiç kimseyi sevme’demişti, öyle demişti demesine ama kendisi de çapkın Dorian Gray ile kadınları değersiz hissettirdi. Neyse ki üzgün olduğumda, hayal kırıklığına uğradığımda bana kendimi değerli hissettiren çok sevgilim var. Evet, onlardan biri de Bob Marley, özellikle ağladığımda ona sığınıyorum no woman no cry diyerek gözyaşlarımı sildiren beni teselli eden Bob Marley’in yanında kendimi huzurlu hissediyorum, ya da sadakati ile sevdiğine sıkı sıkıya bağlı, leydisini mezarında bile yalnız bırakmayan Cat Stevens’ı dinliyorum .
Bu gün en çok onların günü. Bana gözyaşlarımı sildiren beni daha güzel bir dünyaya umutlandıran, sesleri ile beni mest eden sanatçıların günüdür.
Beni ağlarken yakaladığında '' Bu gün sen çok gençsin yavrum hayat ümit neşe dolu, doğarken ağladı insan bu son olsun bu son'' diyerek saçlarımı okşayan üzülmemin ne kadar saçma birşey olduğunu önümde yaşanılacak daha çok yılların olduğunu ve üzülüp-ağlamanın değmediğini hatırlatan Cem Karacaya duyduğum aşkımın günüdür bu gün.
Ölüler ile yaşadığım bu platonvari aşkın tekdüze, tutkusuz, tahriksiz olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz, Ümit Yaşar Oğuzcan’ın fısıldadıklarını duymamışsınız demektir. Aşk hayatımızı buraya dökmeyeceğim merak ediyorsanız kendiniz ondan okursunuz.
Sevdiğine ‘’Güllü dîbâ giydin amma korkarım azâr eder,
Nâzeninim sâye-i hâr-ı gül-i dîbâ seni’’ diyebilen, yani elbisesindeki gülün dikeninden sakınacak kadar sevgilisinin incinmesinden korkan Nedim,
‘’Ben sizi sevdim: bu sevda
Kalbimde sönmedi, hala kaldı izi;
Bu bir hüzne yol açmasın asla,
Hiçbir şeyle üzmek istemem sizi.’’
ve en sonunda da ‘’başkası da öyle sevsin, yürekten’’ diyebilecek kadar incitmeden seven Puşkin gibi sevmesini bilen adamların, aşık olduğum bu sevgililerimin günüdür bugün.
İncitmeden sevmek demişken bir diğer sevgilim olan Cemal Süreya’yı anmadan olmaz:
‘’Uzaktan seviyorum seni
kırmadan, dökmeden, parçalamadan
üzmeden , ağlatmadan
öyle uzaktan seviyorum seni;
sana söylemek istediğim her kelimeyi
dilimde parçalayarak seviyorum
damla damla dökülürken kelimelerim
masum beyaz bir kağıtta seviyorum.’’
Gerçi inciten sevgililerim hiç mi olmadı?
Oldu tabi , özellikle yorgun ruhum ile kendisine sığındığım huzur ve teselli beklerken beni daha çok üzen, kaybolmuş benliğimi bulmayı isterken onu bulamayacağım kadar uzak karanlık ve kuytu uçurumlara iten sevgililerim de var Oğuz Atay, Kafka ve Camus...Herkese açmaktan korktuğum ve sadece kendilerine açtığım yaralarıma acımasızca tuz basan bu adamlara neden mi içimi açıyorum? Çünkü kafamın ve ruhumun içinde olup biteni en iyi anlayan onlar, onlara sığınıyorum ama beni bataklıktan yukarıya çekmektense dertlerime hemhal olup gel birlikte intihar edelim diyorlar.. Belki de bu kadar fazla anlaşılmak iyi birşey değil..
Anlaşılmak demişken kendim ile özdeşleştirdiğim Türkiye’de yaşayan yabancı asıllı sevgililerim sizleri de anmasam olmazdı Dario Moreno ve Marc Aryan
Ah nasıl da tatlı bir aksan ile ‘kalbin yok mu’ diyorsun sen.
Kalbi taş gibi olan bir insan pamuk gibi olmuyorsa o an
canlılığından şüphelenirim hemen.
Birde benim gibi İstanbul’a aşık biri daha var alınmazsanız onu sizden daha çok sevdiğimi itiraf etmeliyim, siz sesiniz ile aydınlatırken gönlümü
O, paleti ile okşuyor ruhumu..
Ayvazovski, balım benim canımıniçi o sendeki nasıl bir ruh hali
Seyretmek isterdim çizerken tuval başında seni..
Ama biz bunları özel konuşalım zira yazımın sonu daha gelmedi.
Bu arada aşık olduğum herkes idealist ve naif değilmiş şimdi yazarken fark ettim, daldan dala atlayan ben, çok serseri küfürbaz kaba bir adama da bir zamanlar gönlümü kaptırmışım, evet Bukowski..
Çapkın olduğumu biliyordum da bu kadarını beklemiyordum yazarken sürekli bir başka sevgilim daha yüreğime geliyor ve her biri ile olan aşkımı anlatmak isterken bu yazının sonu gelmeyecekmiş hissine kapılıyorum, tıpkı Foucalt gibi aklıma gelen pek çok şeyi aynı anda aktarmak istediğim için bir türlü sonuca vardıramadım . Bu yüzden buralarda bir yerde kesmeliyim.
Ölmüş aşkına sadakatini ‘gel desem gelemem ki’ şarkısıyla ispatlayan Yaşar Güvenir
ve bütün diğer sevgililerim ‘sizi uzaktan sevmek aşkların en güzeli ‘ tıpkı Angelpolous’un ‘Sonsuzluk ve Bir Gün’ filminin bir kesitinde aktardığı gibi belki de sizinle gerçekte tanışmamak, bilmemek ve hayal etmek daha iyidir.
Çünkü hayal ettiğim bu ilişki biçimi ile beni hayal kırıklığına uğratmıyorsunuz , sizler ile özgür ve güzel bir aşk yaşıyorum, özellikle bu gün kitaplarınız, sesiniz ve birkaç kadeh şarap ile aşk günümüzü kutlayacağız,
Ve gecenin sonuna yaklaşırken kafayı bulmuş bir biçimde, arka fondaki Eric Satie eşliğinde sizin için yazdığım bu yazımı sesli okuyacağım.
Bu arada şarap demişken -aklıma değil - yüreğime gelen Ömer Hayyam..
Evet sevgilim senin eşliğinde içilen şarap helaldir.
Ölmüş sevgimin ve ölmüş bütün sevgililerimin günü kutlu olsun.
Sabo Kosimova / 14 Şubat için.
Son Yazılar
Hepsini GörKuşları çok seviyorum, özellikle de güvercinleri, posta güvercinlerini .. Bir kuş olmayı isterdim, hayır hayır bir kuş olsaydım büyük...
Commenti