top of page

Oğuz Atay "Tehlikeli Oyunlar" kitap analizi

  • SABO KOSİMOVA
  • 2 Kas 2017
  • 9 dakikada okunur

PHOTO BY: SABO

Hem biçimsel hem manevi anlamda bir romandan çok daha fazlası olan bu kitaba

nasıl giriş yapacağım üzerine gereğinden çok düşünmemeye çalıştım çünkü bilirsiniz ,yoğun düşünceler tehlikelidir onlara izin verdikçe yeni muhalif düşünceler koşuşturur, başladılar mı durmuyorlar azizim susmuyorlar ..

Onlar çoğaldıkça onlara hükmedemezsiniz ve sizi fikir ayrılıklarına bölerler,

böldükleri tek şey fikriniz değildir ..

Basit gibi görünen bu fikir ve davranışlarınızdan başlayarak benliğinize kadar inerler ve sizin asıl benliğinizi parçalarlar ki Hikmet' in birkaç kişiliğe ayrılmasının en önemli sebebidir bu düşüncelerin anarşist varoluşu..

Düşüncelerin ağır varlığını hissetmek, onlara bir süre sonra hükmedemiyor olmanın bilincinde olmak yorar insanı

ben buna "Düşüncelerin anarşist varlığını hissetmek"diyorum

Azizim ,bu yüzden de düşüncelerimin engizisyonuna fırsat vermeden hemen başlamalıyım manidar kitabın analizine, hemen anlatmalıyım..Fazla düşündükçe benliğimin beyni acıyor..

"Kafam cam kırıkları ile dolu doktor bu nedenle beynimin her hareketinde düşüncelerim acıyor anlıyor musun?"

Kitabımızın baş rolü merdumdıriz bir kişiliği olan Hikmet..

hayatı bir oyun olarak gören ;

yaşayamadığı hayalleri oyunlaştırarak yaşatmaya çalışan ,

yaşadığı gerçek hayattaki sıkıntıları/engelleri de bir oyun olarak algılayıp ironileştirmeye çalışan bir Hikmet içinde birkaç Hikmet ,

hayatın zorluklarını bir oyuna çevirmek ile hayat ile baş edebileceğini sanar ..

Oysa oyunların oyununa düşer..

Hepimizin içinde bir nebze Hikmetler vardır .

Hikmetler..aslında içinde birçok benlikler bulunduran tek kişidir ;

fazla düşünmekten , kurdukları kendi oyunlarına fazlası ile dalıp gerçek hayatı hissedememekten , gerçek hayatta yaşadığı zorluklardan kendi içine kapanıp hayallerine sığınmışlardır , hayalperest oluşu ve bu hayallerini eylemden ziyade düşüncelerinde gerçekleştirmenin sonucundan doğan yeni Hikmetler..

Kendi kendisi ile sıkça soru-cevap şeklinde konuşan bazen de tartışan insanlar bu romanı hayranlık ile okuyup müdana edecekler çünkü hemen hemen her bölümde kendi yansımalarını görecekler ,

demiştik ya fazla düşünüyor diye ,bazen sesli bazen de içinden düşünüyor bu neden ile sıkça kullandığı 'Albay' seslenmesinden bu Albayın gerçek bir kişi mi yoksa Hikmet'in kafasında yarattığı bir karakter mi olduğu konusu aklımızı kurcalayacak, oysa Hüsamettin Albay Hikmetin gerçekliği kadar gerçek.. Karakterlerin gerçek mi yoksa Hikmet'in hayal ürünü mü olduğu konusundaki soru işaretlerimiz de okumanın güzelliğine dahil.

Kitabımız ; düşünmek , anlaşılmak , oyun oynamak, yorulmak(belki de yorulmanın sonucu da ölmek) fiillerin etrafında toplanmışlardır , bu fiillerin aralarında meşru / gayrimeşru akrabalık bağları vardır

Şuana kadar ifade etmek istediğim şey bu alıntıda gizli :

''Fakat, Allah kahretsin, insan anlatmak istiyor albayım; böyle budalaca bir özleme kapılıyor. bir yandan da hiç konuşmak istemiyor. Tıpkı oyunlardaki gibi çelişik duyguların altında eziliyor.

Fakat benim de sevmeye hakkım yok mu albayım? Yok. Peki albayım. Ben de susarım o zaman. Gecekondumda oturur, anlaşılmayı beklerim. Fakat albayım, adresimi bilmeden beni nasıl bulup anlayacaklar? sorarım size: Nasıl? kim bilecek benim insanlardan kaçtığımı? Ben ölmek istiyorum sayın albayım, ölmek. Bir yandan da göz ucuyla ölümümün nasıl karşılanacağını seyretmek istiyorum. Tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan, bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor. Küçük oyunlar istemiyorum albayım.''

Oğuz Atay güçlü kalemi ,derin hissiyatleri ve nüktedan yapısı ile edebiyatın sınırlarını zorlamıştır ,

kelimeler ile istediği kadar oynuyor bazen kelimeri kendi sihri içerisinde kullanır iken bazen de kelimeler tarafından kullanılıyor..

Metinler arası çok doğal bir bilinç akışı vardır ,okuyucuyu yormadan türlerden türlere geçebiliyor misal ; Tiyatro karakterlerinin içinde kullandıkları şiir varken daha sonra tiyatroyu yazan kişilerin bu şiir hakkındaki yoruma geçilir devamında bu kişinin kendi içinde düşünmesi gibi geçişler ile birlikte yazar birden fazla edebi türleri bu 475 sayfaya sığdırmıştır;

psikolojik roman ,otobiyografik roman, çeşitli sorunları ele alarak eleştirel düşünce yazıları, denemeleri , tiyatroları , şiirleri, aşkı ve insanlığı kullanarak örnek teşkil edecek çok güzel mektuplar ...

Sınırlara bağlı kalmadı ,kitapta zaman ,mekan ve olay örgüsü çok önemli değildi yazar istediği kadar bunun ile oynayıp okuyucuyu zamanlar arasında yolculuk ettirir iken düşünceler içinde ve gerçek dünya arasında da sıçramalar yaptırarak duruma geniş ve farklı bakış açıları ile birlikte baktırıyor bu yönü ile modern anlatımı kullanıyor(postmodern tarz) ,

Kitap toplamda 4bölümden oluşuyor, 2.bölümün tümünü eski eşi Sevgi'yi anlatmaya ayırdı bu bölümü olay ,yer ve zaman bütünlüğünde yazarak klasik anlatımı da çok başarılı bir şekilde yazabildiğini ispat etti..

İçeriğine bakar isek bütün her şeyin en özelini hibritlemeye çalışmış,

kullanabileceği her türlü uyumlu çelişkiyi kullanmış :

Bir yandan Mütercim Arif vasıtası ile Albay'ı eski Türkçe ile konuşturmuş , diğer yandan Bilge vasıtası ile arada Hikmeti İngilizce konuşturmuş, "Cogitosuz, ergo sum''olan latince de arada güzel bir yerde kitabımıza karışmış

Batıya karşı hep bir düşmancı söylemde bulunmasının sebebi batıya karşı duyduğu doğuda olmayan hayranlık yatıyor ,

doğuyu sürekli eleştiririp alay'a alması aslında doğuya duyduğu sevgisi ve onun geri kalmışlığın üzüntüsünden kaynaklanıyor,

Aşkın tam olarak ne olduğu konusunda bilgisiz kendi içinde çelişkileri olan Hikmet, bana göre tutku ile huzur arasında gidip gelmektedir (Tutku-Bilge(sevgilisi) /Huzur-Sevgi (eski eşi)) ve karakterler ile isimler arasındaki saklamaya çalıştığı ince bir çelişkiye değinmek isterim : Bilgeye sürekli aptal bir kadın olduğunu söylemesi , Sevgi ise sevgisiz büyümüştü..

Bir başka çelişki arada benim de hissettiğim bir durumdur bu : Hikmet insanlığın kendisini seviyor ama insanları sevmiyor . Aslında insanları toptan seviyor ama teker teker tahammül edemiyor

"Bizim bütün güzelliğimiz,yaşantılarını ile düşündüklerimiz arasındaki acıklı çelişkinin yarışmalarından ibaretti."

Ve kesinlikle en çok hoşuma giden bölümlerden bir tanesi İnsanlıktan bahsederken yapmış olduğu ironiler..

Nihayet insanlık da öldü. Haber aldığımıza göre , uzun zamandır amansız bir hastalıkla pençeleşen insanlık , dün hayata gözlerini yummuştur. Bazı arkadaşlarımız önce bu habere inanmak istememişler ve uzun süre , ‘ Yahu insanlık öldü mü?’ diye mırıldanmaktan kendilerini alamamışlardır. Bazıları bu haberi bir kelime oyunu sanmışlarsa da , yapılan araştırmalar bu acı gerçeğin doğru olduğunu göstermiştir. Evet , insanlık artık aramızda yok. Fakat , insanlık aleminin bu büyük kaybı , bir çok yürekte derin yaralar açmış ve onları ürkütücü bir karanlığa sürüklemiştir ; o kadar ki , bazıları artık insanlık olmadığına göre bir alemden de söz edilemeyeceğini ileri sürmeye başlamışlardır. Bize göre , böyle geniş yorumlarda bulunmak için vakit henüz erkendir. İnsanlık artık aramızda dolaşmasa bile , hatırası gönüllerde her zaman yaşayacak ve çocuklarımız bizden , bir zamanlar insanlığın olduğunu , bizim gibi nefes alıp ıstırap çektiğini öğreneceklerdir. Bugün için insanlık ölmüşse de , onun ilkeleri akıllara durgunluk verecek bir canlılıkla aramızda yaşamaya devam edecektir. Doğru dürüst bir tahsil görmeyen ve kendi kendini yetiştiren insanlık hiç evlenmemişti. Küçük yaşta öksüz kalan insanlığa doğru dürüstte bir miras kalmamıştı ; bu yüzden sıkıntılarla geçen hayatı boyunca insanlık , başkalarının yardımıyla geçinmeye çalışmıştı. Not : merhumun cenazesi , önce , uzun yıllar yaşamış olduğu Hürriyet caddesinden geçirilecek ve ölümüne kadar içinde barındığı ümit apartmanı bodrum katında yapılacak kısa ve sade bir törenden sonra toprağa verilecektir.

''İnsanlık öldü .Belki de hiç yaşamamıştı.Belki de benim insanlığım diye bir şey yoktu .Ben hücremde yanlış hayallere sürüklenmiştim''

''-İnsanları tanımıyorsun Hikmet oğlum

+Daha önce hiç karşılaşmadım da ,ondan albayım,siz arada bana gösterseniz.. ''

Otobiyografik bir romandan izler taşıdığından bahsetmiştim bunu biraz açmak isterim

Oğuz Atay Kitapta görünen kısmından çok daha fazlası, aslında kendini Hikmet ile anlatmak istiyor Hikmet ; nasıl ki yarattığı oyunları,yarattığı karakterleri ile insanlara kendini kanıtlama çabasında ise, Oğuz da Hikmeti kullanarak bir oyun oynuyor bizlere :

bunu daha iyi anlatabilmem için Oğuz Atay'ın özel hayatına inmeliyim

Atay Sevim Hanım ile tanıştıklarında her ikisi de evlidir (Sevim'in kocası Atay'ın yakın arkadaşıdır) , gerek maddi gerek manevi anlamda buhranlı dönemlerinde, eşi Fikriye Hanım’dan ayrılır, kurduğu şirket de iflas eder. Bu süreçlerde tesadüfe bakın ki Sevin Hanım da eşinden ayrılınca ikilinin dostlukları aşk'a dönüşür (belki de zaten baştan beri varolan bastırılan bir sevdaydı) fakat ondan da beklediğini alamamıştır ..Aynı şekilde Hikmet de Sevgi ile evli iken onun en yakın arkadaşı olan Bilge'ye karşı farklı hisler beslemekte idi , eşi ile yaşadığı son zamanlarda ve eşi ile ayrıldıktan sonra da buhranlı dönemler geçirir o sıralarda Bilge'yi hatırlar ikilinin dostluğu aşk'a dönüşür (aşk demek doğru değil aslında çünkü ne ben ne Hikmet hatta Oğuz Atay'ın bile aşkı ne olduğunu tam olarak bilmediğimizi tanımlayamadığımızı düşünyorum) ve Hikmet'in intiharına kadar devam eder dostlukları.

Bir diğer şey Atay'ın kendinden bize aktarmak istediği ve birçoğumuzun yaşadığı ortak sorun olan "Anlaşılmak''

"Beni hemen anlamalısın, çünkü ben kitap değilim,çünkü ben öldükten sonra kimse beni okuyamaz,yaşarken anlaşılmaya mecburum"..

Bunu Hikmeti isyan ettirerek , ona oyunlar kurdurtarak bazen de onu bağırtarak (son akşam yemeği bölümünde bu çok belirgindir) kendi düşüncelerini duyurmak istiyor Oğuz..

tüm bunlardan yorulduğu için bazen sarfınazar tavırlar sergiliyor, pes ediyor :

"karşılıklı susarak oturuyoruz.Konuşmamak ne iyi bir bilsen. İnsan elbette konuşmak istiyor; dert yanmak, haklı çıkmak istiyor.Fakat kelimeler insana ihanet ediyor, insan kendine ihanet ediyor "

Pes etmek ile direnmeye devam etmek arasında çelişkiler yaşıyor dedim ya birkaç Hikmet var

kendini teselli eden kendini motive eden bir Hikmet'in sözlerini paylaşmak istiyorum şimdi de

''her şeye rağmen albayım ,ne pahasına olursa olsun albayım ıstıraplarımla birlikte gömülmeye razı olmadığım için ,her insanın yaptığı gibi çocuk şeklinde,yazı şeklinde ,itiraf şeklinde , suç şeklinde,oyun şeklinde kendimden geriye bir şeyler bırakmaktan kaçınmayacağım''

İşte burada devreye Hayaller giriyor ,

Hikmet çok hayalperest biri , hayallerin ne kadar çılgın olurlarsa olsun onları gerçekleştirebileceğine hem inanır hem inanmaz..kendi içinde yaşadığı bir çatışma daha ve bazen bu hayalleri düşünceler gibi anarşist varlıklara benzetebiliriz

''Hayallerinde bile korkar mı insan? Hayallerine bile hükmedemez mi insan? Böyle yerleri atlıyorum neyse bazı ayrıntılara girmiyordum. Oysa ayrıntılara inilmezse sonuca nasıl ulaşılabilir? Hiçbir yere ulaşamıyordum .Başarısızlığın yarattığı öfke yüzünden hayallerimin düzeni bozuluyordu''

''Hastalıklı beynimin de oyunları var : Büyük hayaller kuruyor ve ne yazık ki beceriksiz organlarıma söz geçiremiyor''

Belki de ölmeseydi dilediği büyük hayalleri gerçekleştirebilirdi , belki de ölmek ile hayal etmek arasında gayri meşru bir ilişki vardı .. ölmesi aslında hayallerini gerçekleştirmek için bir araçtı hayalleri uğruna tehlikeli oyunlar oynamıştı

yada hayalleri gerçekleşmediği için bir kaçış yolu idi ölüm ..Sahi Atay'a göre ölmek neydi?

''Yaşayabileceğini hayal ettiğin olayların bitmesidir ya da insanın öyle sanmasıdır''

Kocasının ölumünden sonra Nursel Hanım: "ölmek istiyordum ;yani ,bir kolaylık peşindeydim,herşeyden birden bire kurtulmak istiyordum Oysa benim ölümün bu dünyadan kocamın varlığının bütünüyle silinmesi demekti"

"Genç yaşta ölmeyeceğim nereden belli?

-Seni sevenleri düşün"

''annem , benim ölümden korktuğumu bilirdi; bunu bildiği halde gene de ölmüştü..''

'Istırap,hastalık ölüm gibi insan kaderine hükmeden büyük kavramları ,günlük yaşantı içinde olur olmaz kullanmanın cezası çekiliyordu''

Ölümü acımasız ve korkunç bulan yazar neden kendini yansıtan Hikmet'in sonunu intihar ile bitirdi?

Bu Hikmetin zayıflığı mıydı? Sevgi ile Bilge arasında yaşadığı son rezillikten sonra intihar ettiğine göre ki albaya bile uğramamasının sebebi onun bu rezilliği duymuş olma korkusu belki bu bir neden..bu olay yaşanmasaydı intihar eder miydi?

Yoksa ısrar ile anlamayan toplumun daha doğrusu insanları belli kalıplarda biçimlendiren normların suçu muydu , topluma yön veren iktidarların ,adalet düzeninin suçu muydu bu intiharlar?

''insan cani olunca kendine saygısını kaybediyor; daha doğrusu ,kendine saygısını kaybedince cani oluyor.Ona bu saygıyı kazandırmak için adalet ,ona karşı özenle davranmalı..''

Bence bu ''intihar''yaşanılan zihniyete karşı isyancı bir vaveyla idi..

Belki de yazarın kendi sonucunu bilmesinden yarattığı bir ön görü idi bu intihar ? Yani demek istediğim Oğuz Atay ne zaman öleceğini az çok biliyordu ve yaşadığı dönemde onun edebi yönündeki değeri anlaşılmıyordu , kıymet bilinsin diye mi öldürmüştü Hikmet'i ?

son cümlemde yazdığımı bir anı ile somutlaştırmak isterim :

Yusuf Atılgan bir anısında şöyle diyor ''günlerden bir gün ,bir paket geldi bana.Açtım içinden Oğuz Atay'dan imzalı bir kitap çıktı ve üzerinde şöyle yazıyordu ''ilgileneceğinizi umarak'' ''Yusuf Atılgan bu kitabı okur(Tutunamayanlar),çok da sever beğenir ama bunu Oğuz Ataya söyleme gereği duymaz bunu da şöyle açıklar : ''Benim okuduğum kitap o kadar müthiş bir eserdi ki böyle muazzam bir kitabı kaleme alan birinin daha nice eserler yazacağını düşündüm.Benim yorumuma ,benim iltifatıma söyleyeceğim iki çift lafa ihtiyacı olmadığını düşündüm.Dolayısı ile hiçbir zaman takdirlerimi ona iletme gereği duymadım.''

Aradan seneler geçer ortak bir arkadaşlarından şunu işitir Oğuz Atay bu üçüncü şahsa ''Ben Yusuf Atılgan'a kitabımı gönderdim ama kendisinden tek bir kelime dahi duymadım .Tek gördüğüm kayıtsızlık oldu.''sitemle konuşur incindiğini ifade eder. Bunu duyunca Yusuf Atılgan çok pişman olur ,ancak çok geçtir çünkü Oğuz Atay vefat etmiştir..

1970'li yılların Türkiye'sinde hemen hemen hiç ilgi görmez Oğuz Atay. Uzun yıllar bekler keşfedilmek için.

Kitabında bu hissediliyor adının karşılığını vermeye çalışan bu yönü ile anlaşılmak istenip ,unutulmaktan korkan Hikmetin satırlarına sığınan Oğuz Atay:

"Beni okumayı sakın ihmal etmeyin, bütün kitapçılarda bulunuyorum, bu herif de ne konuştu -deli midir nedir- böylesini de hiç görmemiştim şekerim adam bir türlü susmak bilmiyor demeyin arkamdan olur mu?"

"beni şimdiye kadar otuz yedinci sayfaya kadar okudular, sıkılıp ellerinden bıraktılar, o sayfam açık öylece kaldım, o sayfada sarardım..."

Belki de kendisi ölmek istediği için öldürmüştü ...Hastalığı olmasaydı bile belki de girişecekti bu intihara

“Yazar ölmek istediğinde romanında birileri kendini asar aynı sebeplerden. Değil mi albayım? Allah belanı versin Hikmet! Peki albayım.”...

Asıl önemli olan Hikmetin ölmesi değil ,

önemli olan Hikmet'i buna sürükleyen detaylar.. O en çok korktuğumuz ''Ölüm''ün sır gib arka perdesinde yer alan mühim meseleler .. siyaseti ,toplumu , ülkemizi , çatışmaları , insanlığı ,akıl hastaneleri , doktorları, hayalleri ,imkanları , sevgisizliği ,davranışlar arkasında yatan neden sonuç ilişkilerini tüm gerçek çıplaklığı ile eserine yansıttı

İnsanlar, insanlık öldü mü ? diye sorarken, kimse de çıkıp ; ne ara hastalanmıştı? ne için ne için öldü ?yaşatmak için ne yapabiliriz? diye sormadı ...Çıkartmamız gereken ders istediğimiz inandığımız şeyler uğruna , geç olmadan harekete geçmemiz gerektiğidir.. eylemsiz salt düşüncelerin hiçbir işe yaramadığını Hikmet ölmeden önce yaptığı daha doğrusu hiçbir şey yapmadığı o Sevgi ile Bilge karşılaşmasında mesaj veriyordu ..Hikmet dünya sorunlarına,ülke sorunlarına ,adaletsiz yeni dünya düzenine karşı rahatsızlık duyuyordu bir şeyler başarılabilirdi eğer çoğunluk ta bunları anlamış olsaydı ,yada onun düşüncelerini dinlemiş olsalardı bir nebze hak verselerdi kimse dinlemediği için de kendi düşüncelerini içinden konuşturdu ve kendi düşüncelerinin içinde boğuldu ...onun Ulvi amaçlarına kimse eşlik etmediği için de onu yalnız bırakmayan aynı zamanda da onu bataklığa da sürükleyen bu iç sesi'nin daha doğrusu seslerinin esiri oldu bir takım utanç verici şeyler yaptı ve kendi kişiliğini tanıyamaz oldu.. Hikmet'i dinlemek istediği için okuyan bir grup olarak bizler mühim sorunların farkında olarak daha iyi son'lar için mücadele etmeliyiz ki ne Selim, ne Turgut ne Hikmet ne Oğuz boşuna ölmemiş olsun

Mekanın cennet olsun Büyük yazar Oğuzcum Atay..

En çok merak ettiğim organdır kalbim.Onun bana ait olduğunu söylüyorlar doktor işte buna dayanamıyorum bu kadar çok parça içinde artık 'Ben' diye bisey soz konusu olabilir mi?

Bu parçalar ,aynı yüzyılda yaşamış insanlardan da alınmamıştı; üstelik ırk,dil ve din ayrılıkları vardı aralarında .Bu yüzden değişik duygu ve düşünceler arasında bocaladım,kaderin oyuncağı oldum.Ben dünya vatandaşıyım,hem de sembolik filan değil ,resmen ."

Apollon'um İlk'im

olur da bunu okuyor isen ,

ilgini çekmiş ve kitabın kendisini de okumak ister isen, kitabı özellikle benden sormanı istiyorum, özellikle benim kitabımı okumanı istiyorum Çünkü altını çizdiğim satır aralarından sana mektup yollayacagim

Son Yazılar

Hepsini Gör

댓글


Tanıtılan Yazılar
Son Paylaşımlar
archive
Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
  • ...
  • #Churchill
  • Sabo HEPİNİZ için_Yukarı baktiğinizda MAVİ-BEYAZ_Aşağiya baktiginizda KAHVERENGI-YEŞIL_Etrafiniza ba
  • Benim minik Kuş'um _3_My sister ♥ my bird
bottom of page