Seneca - Tanrısal Öngörü / Kitap Analizi
- SAİDA KOSİMOVA
- 18 Ara 2018
- 3 dakikada okunur
Romalı düşünür Lucius Annaeus Seneca’nın düşüncelerini paylaştığı kitabı De Providentia’yı (Tanrısal Öngörü anlamına da karşılık gelebiliyor/ Pro+video=ön+görmek) birazdan inceleceğiz ama öncesinden okuduğum kitabı aslıdan çeviren Çiğdem Dürüşkenin olduğunu ve Alfa yayımı olduğunu belirteyim.
Ayrıca kitabımız 98 sayfadan oluşmakla beraber 2. Basımı 2017 de yapıldı.
De Providentia tümü ile Seneca’nın benimseyip savunduğu Stoacı ahlak felsefesinin izinde yazılmıştır. Bunun yanında iyi insanların acı, açlık, felakette sürüklenmesinin nedenlerini açıklar.
İlk önce kitapta daha doğrusu Seneca’nın yaşadığı dönemde hakim ve etkin olan Stoacılıktan kısaca bahsedelim.
Stoanın gayesinde bilgi vardır. Her şey bilgiye dayandırılmasıyla doğaya uygun yaşanılması fikri yatar. Stoalılar ayrıca kadere inanırlar. Onlara göre insan değiştiremeyeceği kadere boyun eğmelidir ve hatta bunun ilerisinde ölüm gözükse bile...
Bu çıkarımlar ile stoa felsefesinin, bireyi insanlık uğruna feda etmeye hazır bir davranışa sahip olduğunu söyleyebiliriz. Bunu Seneca’nın kitabında yer alan ifadeyle de şöyle destekleyebiliriz: Seneca, gerektiğinde(yüce bir amaç uğruna ya da işkenceli bir ölüm karşısında tercih yapmak durumunda bırakıldığında) intiharı öğütleyen bir Stoacıdır. Evet Roma Stoasında katı diyebildiğim yaşama biçimi vardı.
Seneca bu yaşam felsefesinden dolayı yaşamını hiçe sayar ve zamanında imparatoru olan Nero tarafından kendisini öldürmesini istenilir ve bu isteği minetle karşılarak intihar eder.
Kitapta ‘’Seneca’nın felsefi düşünceleri üzerinde’’ başlığı altında yazı bulunmakta. Burada Seneca’nın stoacılık akımına bir din gibi inanması, doğaya uygun yaşanılması, en yüce iyiye ulaşma arzusu, mutlak erdeme ulaşılması gerekliliğinden bahseder. Seneca bilgiyi mutlulukla eşdeğer görüyor. Bunu: ‘’hiç kimse bilgeliği öğrenmedikçe mutlu bir yaşam süremez’’ diyerek bilgiyi,bilgeliği yaşam için vazgeçilmez ihtiyaç olarak görüyor.
Burada terimleri birbiri devamı ve birbirini tamamlaması bakımından zincirliyor. Bu sefer bilginin felsefeye yol açtığını ve felsefenin de : ‘’felsefe sana tanrının ardından gitmeyi ve felakete katlanmayı öğretecek’’ diyerek felsefenin yaptırımından bir tanesini açıklıyor.
Ayrıca Seneca, felsefe günleri biraz hoş geçirmek, boş vakti sıkıntılardan kurtarmak için değildir, der. Bu aynı uykuya nasıl zaman ayırıyorsak, arkadaşlarımıza, yemeğe, içmeye… felsefeye de aynı şekilde zaman ayırabiliriz düşüncesine getiriyor.
Diğer bir konu olan Seneca’nın tanrı anlayışı şöyledir: tanrı evrenden, doğadan ve üyesi bulunduğumuz bu büyük bütünden başka bir şey değildir der.
Tanrı’yı baktığımız her şeyde görürüz ve hatırlarız çünkü evren maddeden ve tanrıdan ibarettir düşüncesi stoa felsefesinde Seneca sayesinde görebiliyoruz. Stoa felsefesinde evrenin üç büyük gücünden bahsedilir. İlki kader: ‘’her şey onunla olur’’. İkincisi tanrısal öngörü: ‘’tanrıların yaşamı elinde tutan ilahi gücü’’ . üçüncü talih: ‘’tanrılar kötülüğün varlığını engelleyemezler’’.
Şimdi bunların hepsini incelemeye, Seneca’nın diyişiyle: ‘’tanrının davasını üstlenmesini’’ anlamaya çalışalım.
Seneca yapıtını Lucilius’a ithaf etmiştir. Çünkü Lucilius ‘’ Tanrısal öngörü olduğu halde iyi insanların başına birtakım felaketlerin gelmesinin nedeni nedir?’’ diye sorgulamaktadır. Bu benim de hep merak ettiğim, ne yalan söyleyeyim sorguladığım bir konu.
Kitabı bütünü ile bittiğinde Seneca’nın verdiği örneklerinden mi olsun( ilk okuduğumda verdiği örnekler, açıklamalar saçma gelmişti) yoksa yazdığı şeylere inanmak istediğimden mantıklı gelmiştir.
Kitabın resmen her sayfasında yer alan iyi insanların sınanması, hiçbir günahı olmayan insanların, çocukların, bebeklerin...kötü talihlerle baş başa kalması gerçekten sınanma mı? Neden çocuklar? Neden durumu olmayan insanlara gelir ki bu tür şeyler? Seneca’nın uzunuzun anlattığı altı bölümlü açıklamalar gerçekten o talihli mi artık talihsiz insanların mı desem sıkıntılara, felaketlere dayanma gücü fazla olmasından mı? Gerçekten şanslılar mı?
Evet, bence Seneca tümü ile haklıdır. Ancak güçlü, cesur insanlara bu tür görevler verilir. Onlar bunları yaşamaya cesaret eder. Onlar pes etmez. Zorluklar ile savaşmayı bilirler.
Bunları yazarken kansere yakalanmış ve onu yenmiş olan kardeşimin gücünü, senelerce annemden ayrı kalan ve ona hiçbir zaman yakın olunmayacağı korkusunu bugün sadece gülerek hatırlayan kendimi ve çevremde bir sürü tanık olduğum çok güçlü insanları görüyorum. Belki bahsettiğim bu tür olaylar başımızdan geçmezse kardeşim şimdi olduğu kadar cesur, zeki, çevresindeki yakınlarına ’’hayatın değerini’’ bir daha hatırlatmazdı. Başımıza gelen her olay bizi güçlü yapar, bizlere gerçekten sonradan fark etsek de çok şey katar. Seneca’nın da dediği gibi: ‘’ Tanrı konuşur ve iyi insanlara verilen kötü talihin bir sınama olduğunu ve bu sınamadan geçirilecek insanlara aynı zamanda olayların şiddeti doğrultusunda bir katlanma gücünün de bahşedildiğini’’ söyler.
Ve bunun devamında ise ölümün yaşamak kadar hakkı olduğunu hatırlatır.
Ben Seneca kadar ölüme, felakete sürüklenmeye yumuşak bakmıyorum yanlış anlaşılmasın. Tabi ki doğamızda var olan bir olgudur ve gerçekten dediği gibi Tanrı zorluklara katlanma gücünü bahşediyorsa eğer, bunu sonuna kadar doğru kullanılması gerekir. Bunu destekler nitelikte Seneca şöyle der: ‘’ Alınyazısından şikayet etmemeli, ne olursa olsun iyi yönünden bakmalı ve iyiye döndürmelidir. Neye katlandığın değil, nasıl katlandığın önemlidir.
Üstede yazdığım gibi her sayfasında iyi insanların başına gelen eşitsiz felaket paylaşımından bahsediyor. Bu yüzden Seneca’nın bir sözü ile bitirmek zamanı diyerek ‘’Örnek alınacak büyük insan yaşadığı kötü kaderle keşfedilir’’ diyorum. Bu hep böyle olmuştur ve böyle olmaya devam edecektir.
Son Yazılar
Hepsini GörKuşları çok seviyorum, özellikle de güvercinleri, posta güvercinlerini .. Bir kuş olmayı isterdim, hayır hayır bir kuş olsaydım büyük...
Bu gün sevgililer günüymüş o halde ben de sevgililerimi anmadan geçmeyeyim. Benim sevgililerimin bedenleri ölü, çürümüş ve kokuşmuş...
Comments