top of page

ERICH FROMM/ MARX'IN INSAN ANLAYIŞI

  • SABO KOSİMOVA
  • 1 Eyl 2018
  • 13 dakikada okunur

Günümüzde, kaynağından okumak , araştırma karşılaştırma imkanımız o kadar çok olmasına rağmen tarihin bir cilvesi olacak ki çağımızın bu imkanlarına rağmen bilmeden eleştiriyoruz, birçok kuram saptırılıyor ve hatalı bir biçimde yorumlanılıyor ve biz de kolaydan gelen sallantılı bilgilerin doğruluğunu sonuna kadar savunuyoruz..

Bu saptırılmadan, hatalı yorumlardan nasibini en çok alan görüş te Sosyalizm ve onun felsefe babası olan Karl Marx'tır.

Bu kitap bize Karl Marx hakkındaki yersizce eleştirilere bir cevap niteliğindedir,

Karl Marx'ın felsefesinin derinine inmek ve ekonomik politikayı çözümlemekten ziyade onun felsefesinden yola çıkarak onun insani yönüne ve temel kavramlara değinir yazarımız ama tabi ki bu kitap Marxı tanımak için yeterli değil hatta kitabın kendisi de yanlış bir yorumlama olabilir, yani hiçbir şeye 'dogmatik doğru' gözü ile bakmamamız gerek aksi halde başta eleştirdiğimi şimdiden yapmış ve kendim ile çelişmiş olurum.

Yazara katılmadığım kısımları yazımın sonunda ''yazara mektup'' bölümünde belirttim,

yazarın da bu konudaki hassasiyetini

''Bu kitapta Marx'ın felsefesini basitleştirerek ve sadeleştirerek sizlere sunmaya çalıştım. Umarım bu amacımı yerine getirirken aşırıya gitmemiş ve Marx'ı olduğundan başka bir biçime büründürmemişimdir. ''(sf11) cümlelerinden anlıyoruz.

O halde başlayalım,

125 sayfalık bu kitap 8 bölümden oluşmaktadır :

I. Marx'ın düşüncelerinin çarptırılması

II. Marx'ın Tarihsel Maddeciliği

III. Bilinç, Toplumsal Yapı ve Zor Kullanma Sorunu

IV. İnsan Doğası

V. Yabancılaşma

VI. Marx'ın Sosyalizm Anlayışı

VII. Marx Düşüncesinin Sürekliliği

VIII. Bir İnsan olarak Marx

-----------------------------------------

I. Marx'ın düşüncelerinin çarptırılması ,

Burada belli başlı yanlış yorumlara değineceğiz

İnsanlar Marx'ı materyalist olması ile eleştirir. Daha doğrusu bu materyalizmin ne olduğunu tartışmadan onun görüşlerini çarpıtırlar, Materyalizmin ne olduğu konusunda anlaştığımız takdirde doğruya ulaşabiliriz,

Marx'ın materalizmini çarpıtanlar Marx hakkında ; 'ona göre insanları yöneten şey para ve refah arzusudur, en yüksek kâr'a ulaşmak insanların en önemli yaşam motifidir bu yüzden Marx'ın ideali herkesin iyi beslenmiş ve temiz giyinmiş 'ruhsuz' insan toplumunu yaratmaktır.

Marx dini eleştirmektedir ve ruhsal değerleri red etmektedir bu yüzden de Marx dinciler için bir canavar.

Ve böylesi yalancı bir sosyalizm cennetinde insanlar maddi açıdan tatmin edilmiş olsalar da bireyselliklerini kaybedecekler çünkü her şeye hakim olan devletin boyundurluğu altında insan eşitlik için özgürlüğünden vazgeçecektir''

BU YANLIŞ , ÇARPITILMIŞ BİR YORUM

Asıl günümüz kapitalizmine baktığımızda insanlar daha fazla para,çıkar ve daha fazla tüketim peşinde koşturduğunu görürüz. Bu insanlar hem üretip hem tüketirken devletin ve onun zorluk çıkaran bürokrasisinin, büyük şirketlerin ve sermayedarların boyundurluğu altında yaşamını biçimlendiriyorlar bu yaşam biçimine o kadar çok alışmışlar ki elden giden içsel özgürlüklerinin farkında bile değiller, bu insanlar güçlü ve otonom makinelere hizmet eden birer eşya-insan haline dönüşmüşlerdir. Ortaya çıkan bu kapitalist toplum düzeni, Marx karşıtlarının Marx'ı kötülemek için yakıştırdıkları felaketlerin kendisidir aslında.

Marx'ın hedefi ise insanları ekonomik ihtiyaçlarının doğurduğu baskı ve bağımlılıktan kurtarmak, bu bağımlılıktan kurtulmayı başarabilmiş bir insan içindeki benliğini dışavurabilecek ve bir insan olmanın onuru ile bütünselliğini yeniden kazanacaktır, Marx'ın asıl hedeflediği şey gerçek bir özgürlük.

Peki nasıl oluyor da böylesine bir görüş bu kadar çarpıtılmış ve yanlış biçimlerde ele alınıyor?

Yazar birçok sebep arasında 2 faktörü asıl neden olarak görüyor.

Birincisi : Marx hakkındaki bilgisizlik , daha da açmamız gerekir ise üniversitelerde Marx'ın önem ile üzerinde durduğu sorunlar işlenmiyor bu konuda eleştirel bir araştırmaya konu edilmiyor böylece insanlar gerçek anlamda fikir sahibi olmadan kendilerince konuşuyorlar

Bir diğer önemli nedeni : pratikte görülen yanlış uygulamalar

Rusyadaki komünistler kendi uygulamalarını haklı göstermek amacı ile Marksizmi bir araç olarak kullandılar. Gerçekte Marx ile Rusya tipi komünizm arasındaki ilişki , Rusların iddia ettiğinin tam tersi olsa da Batı dünyası bu Rus propogandasına inanmış ve Rusyadaki düzen ile Marx'ın savunduğu düzenin birbirinin aynısı olduğuna hüküm vermiştir.

Yazarın bu dediklerine tam olarak katılamıyorum çünkü bence asıl neden : Kapitalistlerin propogandası.

Dünya, sömüren insanların yönettiği bir sistem üzerine kurulu ve bu insanlar kendi çıkarlarına ters düşecek herşeyi engelleyecekler, eğitim müfredatı tamamı ile siyasi görüşler doğrultusunda düzenlenilir. Yani yazarın belirttiği bilgisizlik sorununun da asıl nedeni Kapitalistlerin propogandası. Ayrıca kitle iletişim araçları: sosyal medya, haber bültenleri kısaca bütün basın da sermayedarların tekeli altında , nerede ki devletlerin gerçeklerini eleştiren doğal haklarını talep eden insanların sesi ile yazılmış bir basın platformu olsa halkın diğer kısmını da uyandıracak potansiyelde ise orası devlet tarafından hemen kapatılıp yasaklanılıyor.

Aynı şekilde tarih yazıcılığı da..Siz hiç halk tarafından yazılmış anallar (yıllıklar)gördünüz mü? Yahut kölelerin tarih yazdığına şahit olduk mu geçmişten ulaştığımız her şey ya kralın kendisi ya da kralın iyice beslediği biri tarafından yazılan bir tarihin kalıntıları var . Öğretilen tarih baştakilerin istediği biçimde yazılıyor. Teknoloji baştakilerin istediği ölçüde üretiliyor, insanlar daha üstün teknolojik nesneleri kullanır iken neden güneş enerjisi ile üretilen şeyler haber gündeminden hemen düşüyor ? Neden Teslanın bir sonraki aşama için hayal ettiği şeyler mevcut ama yarım kalan ücretsiz elektrik dağıtımı projesi üzerinde kimse çalışmıyor? Cevabı çok basit , işlerine gelmiyor çünkü gerçek amaçları insanlık adına fayda değil , tasarruflu ve ücretsiz bir şeye vesile olacak ürün ile insanlardan kâr sağlayamayacaklar, kâr hırsı insanlığa yarardan daha ağır basıyor .Neden sosyalizm propogandası yapma gereği duysunlar sorusunun pratik cevabını da almış oluyoruz.

( Yazarın SSCBnin marksizm ile zıt olduğunu savunması konusundaki görüşlerine de katılmayıp eleştirimi yazara mektup kısmında ayırdım)

II. Marx'ın Tarihsel Maddeciliği

Marx'ın felsefesini daha iyi anlamamız için materyalizm(maddecilik) ile Tarihi Materyalizm kavramlarındaki yanlış anlaşılmalardan arındırmamız gerekir.

Maddeciliği 'daha fazla para daha fazla refah ' yani maddi kâr şeklinde algılarsak

ya da en batıl biçimde 'beynin düşünceyi oluşturması, böbreklerin idrarı oluşturması arasında hiçbir fark yoktur' diye mekanikleştirir isek hataya düşmüş oluruz ki bu iki tanım da birbirinden farklı anlamlar içerir , felsefi termonolojide materyalizm 'evreni oluşturan şey hareket halindeki maddedir' diyen bir ekoldür.

Marx Ökonomisch-philosophishe manuscripte'de ''doğacılık ''diye nitelendirdiği '' hem idealizm hem de materyalizmden ayrılan ama aynı zamanda bu ikisini sentezleyen'' bir görüş ortaya atmıştır. Marx eserlerinde hiçbir zaman ''tarihsel maddecilik'' ya da ''diyalektik maddecilik''kavramlarını kullanmamıştır bunun yerine hep ''benim diyalektik yöntemim''der.

Marx hem burjuva maddeciliğinden hem de Hegelci idealizmden aynı oranda farklı bir konumda bulunuyor.

III. Bilinç, Toplumsal Yapı ve Zor Kullanma Sorunu

''Durumların ve insan faaliyetlerinin değiştirilmesi ancak devrimsel bir uygulama ile gerçekleştirilebilir''

Devrim deyince aklımıza zor kullanma, zorbalık, şiddet geliyor oysa günümüz Batı demokrasisinin de İngiliz, Fransız ve Amerikan devrimlerinin bir sonucu olduğunu unutuyoruz keza Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu da bir ihtilaldir.

Günümüzde zor kullanmanın bir suç olup olmadığı biraz da bunun kim tarafından yapıldığına bağlı..

Ancak Marxın zor kullanma kavramında burjuva uygulamasından çok daha ileri bir öğe bulunur o da ''Marx'ın Tarih Anlayışı'' ona göre herşeyin doğru bir zamanı var siyasal süreç içinde olgunlaşmamış hiçbir şey vaktinden önce ortaya çıkmaz, zor kullanma belirli bir düzeye erişmiş gelişmenin ateşleme fiitili gibidir ''zor kullanmak, yeni bir topluma gebe olan eskimiş bir toplumun ebesi gibidir''(MEW 23,s.779) Yani 'zor kullanmak' kalıcı bir çözüm değildir.

Devrim ile zor kullanmak aynı şey değildir evet belki bazen birbiri ile buluştuklarını görürüz ama aynı kavram değildir.

IV. İnsan Doğası

Bu bölüm "İnsan doğası kavramı" ve "İnsanın faaliyeti" başlıkları etrafında toplanmıştır.

İnsanın doğası kavramı:

Marx için "insan doğası" kavramı somut bir kavramdır ve onu ikiye ayırır "genel insan doğası" ve "tarihsel sürece bağlı insan doğası" Genel insan doğası dediğimiz çeşitli kültürler içinde yalnızca biçim açısından değişen; açlık duygusu ya da cinsel dürtüler gibi sabit değişmeyen güdülerdir. İkincisi ise göreli güdü ve hırslardır bunlar insan doğasının önemli bir öğesi olmayıp tarihsel sürece yani toplum yapısı, üretim ve alışveriş koşullarına göre değişebilen güdülerdir örneğin para ihtiyacının ve ürünlere karşı bağımlılık insanları çıkarcı , arzuların esiri doğadan kopuk hale getirebilir bunlar koşullara göre değişen güdülerdir.

Nasıl ki beynimizin hammadesi çağlar boyunca aynı kalmışsa Marx için de insan doğası insanın çağlar boyunca değişmeyen bir hammadesidir. Ancak hammadesi aynı kalsa da insan tarihsel bir değişime uğrar

İnsanlar tarihlerini kendi elleri ile yarattıkları oranda kendilerini yaratırlar. Yani tarih, çalışma ve üretim süreci içinde gerçekleşen kendini yaratma olayıdır. Dünya tarihi denilen şeyin özü "insanın kendi emeği aracığı ile yaratılmasıdır".

İnsanın Faaliyeti:

Marx, felsefesinde önem ile emek ve üretim kavramı üzerinde durur.

Bu "Insan faaliyeti" insanın insan olabilmesinin kendi sınırlarının hayal gücünün keşfi için önemlidir.

Spinoza, Goethe, Hegel ve tabi ki Marx için bir insan üretken olduğu sürece hayat doludur. Üretkenlik ile ilgili çok hoşuma giden bir Goethe alıntısı " Ne mal varlığı ne iktidar ne de duyumsal doyum hayatın sırlarını çözme arzusunu tatmin etmeye yarar. Çünkü bunlar, insanı dünyadan ayırır, insanın dünyadan ayrı düşünmesine, dolayısı ile de mutsuz olmasına neden olur. Ancak üretken biçimde faal olan insanlar hayatlarına bir anlam kazandırabilir ve mutlu olabilir. Ama bu isteğe bile bir ihtiras olarak sarılmamak gerekir."

V. Yabancılaşma

Marx'a göre ''yabancılaşma'' kavramını tam olarak anlamadan insanlığı tasavvur edemeyiz çünkü insanlar tarih boyunca hem kendine hem kendi dışındaki dünyaya karşı yabancılaşır.

Marx’a göre, yabancılaşma, kapitalizme özgü bir olgu değildir fakat kapitalizm, insanın yabancılaşması olgusunu en üst düzeye çıkaran bir sistemdir.

Kapitalizm, bir yandan yeni gereksinmeler aracılığıyla yeni bağımlılıklar yaratırken, diğer yandan insanın kendi yabancılaşmasının farkına varmasını önleyecek ya da geciktirecek tuzakları da içermektedir. Bu süreçte üretilen her ürün ''gerçek ihtiyaçlar''değildir, bu yapay ihtiyaç olarak ortaya attıkları ürün piyasaya karmaşık hile ve yağmalama sürecinin başka bir versiyonu şeklinde ortaya çıkıyor, kendilerine yeni ürünler sunuldukça yeni bağımlılık çemberinin tutsağı ,sistemin kurbanı olan bu insanlar bu yabancı nesnelere egemen olabilmek arzusu ile daha çok paraya ihtiyaç duyuyorlar, yapay ihtiyaçların çeşitliliği arttıkça da para insanları kurnaz, doğallıktan uzak, içten pazarlıkçı, başkaları ile yarış içinde olan birer köle haline getirecektir. Bu tıpkı insanların kendi elleri ile yaptıkları putlara tapması gibi..

Bu durumda insanlar kendi türleri ile de yabancılaşmakta. Marx bunu, insan varlığının kendi özüne ters düşmesi ve amacın araç olarak kullanılması olarak açıklar ''Yabancılaşmış emek, insanı kendi fiziksel bedenine ve çevresindeki doğaya olduğu kadar kendi ruhsal ve insani varlığına da yabancılaştırmaktır.''(Age.)

Ayrıca emekçinin yaptığı işi belirlemede herhangi bir sözü geçmemekte, böylece kullandığı makinenin bir parçası haline gelmekte, ''kullanılan araç''haline dönüşen insan sermayeye bağımlı olan bir nesne haline dönüşmektedir. Toplumun özgür olması işçilerin siyasi açıdan özgürlüklerine kavuşmaları ile gerçekleşecek, bu özgürlük tüm insanlığın özgürlüğüdür, ''dünya köleliğin'' kavramının anlamı işçinin yabancılaşmış üretim ile olan ilişkinin içinde gizlidir.

''Üretim süreci, çalışan insanlar için varolmalıdır. Oysa şimdiki uygulamada insanlar üretim için vardır''(MEW 23,S.514)

''İlk başlarda makineler insanların güçsüz yönlerinin yerini almak ve onlara yaşamı kolaylaştımak için geliştirdikleri halde şimdilerde insanlar makinelerin açıklarını kapatır hale gelmişlerdir.'' (MEGA I s.129MEW Erg. I. s5.)

Marx, çalışan insanların bireyselliklerini yok eden bu çalışma biçiminden başlarını kaldırmalarını istiyor, nesneler haline gelmelerini engellemeyi ve insanları bu nesnelerin kölesi olmaktan kurtarmayı hedefliyordu, çalışanlar kadar kapitalistler de kendi ürettikleri nesnelerin köleleri olduğu için Marx hem çalışanların hem de kapitalistlerin yani bütün insanın kurtuluşunu arzulamaktaydı.

VI. Marx'ın Sosyalizm Anlayışı :

Sosyalist bir toplumun bireyleri robotlaşmış bir varlık olmamalılar. Aslında bir toplumu sosyalist bir toplum yapan o toplumu oluşturan bireylerin aynı ücreti alıp, aynı derecede iyi beslenmeleri, aynı derecede iyi giyinmeleri değildir. Çünkü sosyalist bir toplumda en önemli öğe bireyin devlete, makineye ve de bürokrasiye esir düşmemesidir. Evet Marx'a göre sosyalizm özgürlüktür, içinde yaşadığımız demokraside bile hayal edilemeyecek kadar geniş ve kapsamlı bir özgürlük tanımını içerir.

Ve sosyalizmin belirli bir tek hedefi vardır o da insanın kendisidir. Sosyalizm öyle bir üretim yöntemi ve toplum yapısı yaratmalı ki bu yeni düzende insanlar emekleri ile yakınları ile , kendileri ile ve doğa ile aralarındaki yabancılaşmayı aşmış olsunlar böylece dünyayı kavrayarak onunla bir bütün haline gelebilsinler.

Sosyalizm, doğa dışı ya da ilkel bir basitliğe geri dönüş olarak algılanmamalı, sosyalizm insanların gerçek anlamda insani bir öze dönmeleridir, insan doğasının ''aktüel(gerçek olarak var olan)'' olmasıdır. Böyle bir toplum peygamberlerin en büyük hedefleri olan şeyi gerçekleştiren bir toplumdur böyle bir toplum kendi elleri ile yarattıkları putlara tapınmayan esaretten kurtulan bir toplumdur.

Marx'ın Tanrı'ya karşı yürütmüş olduğu mücadele gerçekte Tanrıya karşı değil, insanların kendi kafalarında ürettikleri ve Tanrı niyetine tapındıkları putlara karşı yürütmüş olduğu bir mücadeledir. Bunu Marx'ın henüz genç yaşlarda yazdığı tezinde görebiliriz: ''Kitlelerin Tanrılarını rededenler değil, asıl kitlelerin düşüncelerini Tanrılara atfedenler tanrıtanımazdır'' (Bkz.MEW Erg.I.)

Sosyalizm, insan ile doğa , insan ile insan arasındaki mücadelenin sona erdiği bir düzendir.

Marx için sosyalizm soğuk toplumsal gerçeklik içinde, sevginin sıcaklığını yitirmemek adına verilen mücadeledir...

VII. Marx Düşüncesinin Sürekliliği

Marx kendisi ile çelişmedi, onun temel düşüncesi asıl hedefi aynıydı sadece

Genç Marx( ki onu Ökonomisch-philosophische Manuskripte yani Ekonomik-felsefi el yazmaları eserinden daha iyi tanırız) ve

Yaşlı Marx (Das Kapital eseri ile )arasında bir karşılaştırma yapacak olur isek yaşı ilerledikçe 1844lerin o ilk heyecanı kalmamış ve idealizmi çağrıştıracak kavramları kullanmamaya özen göstermiştir ki böyle değişimin olması da doğal .

VIII. Bir İnsan olarak Marx

bu bölümde Marx'ın özel hayatı anlatılır ,

Kuramlarının başına gelen şey, kendi hayatının da başına gelmiştir, iftiralara uğramıştır.

Yazara mektup ;

*** ''Bence Marx, bir insan olarak ,bütün olumlu özellikleri ile Batı medeniyetini temsil etmektedir''(sf 125 )

Bu ifadeyi yanlış buluyorum daha ileriye giderek faşizanca bulduğumu belirtmeliyim bayım , hangi Batı, kime göre Batı? Batının hangi olumlu insani özelliği?

Batının aklı ve ileri görüşlülüğünü örnek verdiğiniz takdirde size Doğu'nun maneviyatı demekte haklı olamaz mıyım ? Ki bence ikimiz de haksızız çünkü Batı ile Doğuyu kişiselleştirip ayırmamalıyız bunu yaptığımız takdirde iki yönün insanları arasında da çit çizmiş olacağız, ki Marxın düşüncelerini pratikte uygulamaya çalışan ilk devlet olan SSCB bir Batı ülkesi değildi

Batı dediğiniz an Doğu'yu dışlamış oluyorsunuz ki Marx ta bunu istemezdi .Komünist Manifestosunda ''BÜTÜN ÜLKELERİN İŞÇİLERİ BİRLEŞİN'' derken o aslında ''Evrenselliği''temsil etmekteydi.

*** ''Marx'a göre , yabancılaşma olgusundan nasibini alan en şanssız sınıf, işçi sınıfıdır.Bundan dolayı da yabancılaşma olgusunun aşılabilmesi için yapılacak ilk şey işçi sınıfını yabancılaşmadan kurtarmaktır.Ancak Marx, zaman içinde yabancılaşma konusunun böylesine genişleyerek yalnızca işçileri değil büyük insan kitlelerini de etkisi altına alabileceğini doğal olarak önceden kestirememiştir. Özellikle günümüzde yaygın olarak görülen ve makinelerden çok insanları ve onların değerlerini etkileyip yok eden mesleklerin sayısı artmıştır. Artık yabancılaşma yalnızca el emeği ile çalışan insanlarda görülmüyor; yabancılaşma memurlar, pazarlamacılar ya da profesyonel yöneticiler arasında bile hızla yayılıyor''(sf 89)

Burada da iki şeyi eleştirmek durumundayım; birincisi birçok mesleği işçi sınıfı dışında tutamayız işçileri sadece fabrikada çalışan makineler ile uğraşan insanlar şeklinde tanımlayamayız, hizmet sektöründe de emek ve sömürü bariz bir şekilde yaşanmaktadır örneğin el emeği bir üretim yapmayan garsonlar da fazlası ile sömürülen işçilerdir, memurlar da işçilerdir.

emeğinin karşılığını alamayan sömürülen ve bu sömürü çarkının içinde kendine zaman ayıramayan bunun sonucu zaman ile dünyaya , kendine yabancılaşan herkes işçi sınıfının içindedir zaten .

İkincisi ise;

''Marx'ın bunu önceden kestiremiyor oluşu'' cümlesine de kesinlik ile katılmıyorum çünkü Marx zaten kapitalizmin kapitalistler için de kötü olduğundan bahsetmiştir . Bu hırs onları birbirine düşman edecek kendi ırkı ile yabancılaşan biri aynı zamanda maddi kar'a tapan biri zaman ile kendisi ile de yabancılaşacak. Yani herkesin ortak bir sorunudur bu ''yabancılaşma''.

Bu eleştirimdeki niteliğimi somutlaştırmak adına Komünist Manifestodan bir alıntı : ''Burjuvazi ,bugüne kadar ve önlerine yerlere kadar eğilinen mesleklerin tüm saygınlığını çekip almış; hekimi de, avukatı da, rahibi de, şairi de, bilim adamını da kendi ücretli emekçisi yapıp çıkmıştır. ''

Yani burada Marx bu meslekleri zaten burjuvaziden ayrı tutup bir emekçi olarak görüyordu , ama kapitalizmin bu emekçilerin saygınlığını da ücret aracı ile sömürdüğüne de değinerek onların özünden yabancılaştığına işaret veriyor.

*** 'Aslında bakılırsa Bernstein gibi birtakım reformistlerin ya da Kautsky, Plehanov, Lenin veya Buharin gibi ortodoksların Marx'ı yorumlarken onun hümanist yönünü redettikleri yada yok saydıkları doğrudur''( sf111)

Marx düşüncesinin sürekliliği bölümünde yazdığınız bu cümleye katılmıyorum

Diğerlerini çok iyi bilmediğimden burada itirazımı sadece Lenin üzerinden açıklayacağım. Lenin yazmış olduğu "Marksist Öğreti" kitabında Marxı anti-hümanistmiş gibi lanse etmiyor , biraz daha Marx'ın ekonomik teorisi üzerinden daha derin bir şekilde analiz ettiği için biraz ders kitabını andırıyor bu yüzden öznel yorumlamalara girmiyor . Hatta ''Marx'ın İnsan Anlayışı''kitabından daha titiz ele alınmış , her bölüm sonunda dipnot ile kaynakçada mektupların tarihlerine kadar tek tek belirtilmiş.

Bu ders kitabının içeriği de adaletin arayışı olduğuna göre biz buna hümanizme aykırı diyemeyiz ki bir sonraki bölümde SSCBdeki hümanist uygulamalara değineceğim.

*** ''Üretim (süreci) çalışan insanlar için var olmalıdır. Oysa şimdiki uygulamada insanlar üretim için vardır''(Mew 23,s.514)'' Bu konu ile ilgili olarak sosyalistler arasında bile yanlış anlama olduğunu söyleyebiliriz. Genelde onlar Marx'ın emekçilerin ekonomik açıdan sömürüldüklerinden dem vurduğunu,çalışan insanın üretimden aldığı payın çok düşük olduğunu, ürettikleri şeylerin kapitalistlerin yerine kendi ceplerine gitmesi gerektiğini savunduğunu tekrarlarlar.Ancak daha önce de belirttiğim gibi Marx için Sovyet tipi bir devlet kapitalizmi, özel mülkiyet kapitalizmi ile aynı kefeye konulacak bir şeydir. Öte yandan herkesin eşit ücret alması konusu da Marx için öncelikli bir konu değildir. Bence Marx'ın çok daha önemli bir misyonu olduğu şüphe götürülemez.''(sf 79)

Marxın önemli bir misyonu derken; insanları özgürleştirmek ve hem doğa hem kendisi ile bütünleştirmekten, yeteneklerini geliştirerek kendini yeniden keşfetmekten söz ediyorsunuz.

Peki ''bunu engelleyen ne?'' sorusunu sorduğumuzda karşımıza bariz bir şekilde ekonomi çıkacaktır ,

yeteneklerimizi geliştirecek kurslar, tiyatro , sinemaya gitmek gibi etkinlikler şöyle dursun insanlar barınacak yere, ilaçlarına dahi para bulamıyorlar . Asgâri ücretleri değil onların ilgi alanlarını tatmin etmek, temel ihtiyaçlarını bile karşılayamıyor bu sömürüye rağmen işçiler işsiz kalmak korkusu ile seslerini çıkaramıyorlar, günümüzde 10 saatini çalışarak geçiriyoruz ki buna yol trafiğini de katar isek birde 8 saatlik uyku desek özgürce yaşamamız için günümüzün çeyreği bize kalıyor ki onu yaşamak için bile imkanlarımız kısıtlı , geleceğe güven ile bakamıyoruz barınma, eğitim masrafları , sağlık gibi temel ihtiyaçların endişesinde yaşayan bir toplum nasıl özgür olabilir ki , bu temel ihtiyaçlar güvene alındığı vakit insanlar kendi gelişimi zevki ilgi alanları ile daha rahat vakit geçirip kendilerini yeniden yaratacaklar .Sovyetlere dönecek olur isek bu konuda çok büyük uygulamaları var

*SSCB'nin insanları çok çalıştırıp sömürdüklerini iddia edenler bu karşılaştırmayı neye göre yapıyor? SSCB, insanlık tarihinde günde 8 saatlik mesaiyi sağlayan ilk ülkedir. *Herkese yılda 1 ay tatil izni verilmesi, diğer bir ilktir. *Sendikadan onay alınmadan işçi işten atılamaz

*Öğrencinin iyi ya da kötü okumasının hiçbir önemi olmadan kırtasiyelik malzeme, yemek ve ulaşım ihtiyacını gidermeleri için devletin verdiği burslar oluyor , iyi okuyan öğrencilere ise bu bursun dışında da burs veriliyor günümüzde ise devlet yavaş yavaş her yeri özelleştirme çabasına girip eğitim hakkının kendisi bile ücretlendiriliyor.

*Devlet, yaz tatilinde gönüllü öğrencileri tatil yerlerine kampa gönderiyor öğrenciler hem çalışıyor hem eğleniyor , sanatsal atölyelerde de kendilerini geliştiriyorlar. * SSCB'de devlet üniversite öğrencisine, "diplomasını aldıktan sonra iş" garantisi verir . Peki günümüzde ne oluyor ? Üniversitelerin niteliği düşürülüp ,niceliğini arttırıyorlar , bu sermayedarların işine yaradığı gibi devletin de işine yarıyor çünkü öğrencileri birkaç yıl daha oyalayarak lise mezunlarının işsizlik oranındaki yığılmayı önlüyorlar. * Dünyada ücretsiz profesyonel sağlık hizmeti ilk kez Sovyet vatandaşlarına tanınmıştır. Her zaman, her yerde ve kesinlikle ücretsiz, sınırsız. *Her Sovyet yurttaşı müdürüne giderek istediği tatil beldesine yılda bir kez gidiş talep edebilirdi. * Her Sovyet yurttaşı, işi ile evi arasında ücretsiz ulaşım hakkına sahipti, dünyada ilk. * Her yeni anne olmuş yurttaş, 3 yıl doğum iznine ayrılabiliyordu. İzninde bir süre tam ücret, sonrasında da bir süre refah yardımı alıyordu. *Anneye bebeği için ilk üç yıl boyunca ücretsiz süt veriliyordu. Süt mutfakları adı verilen süt ağı noktasına gidiliyor ve ücretsiz alınıyordu. Gibi gibi birçok devrimsel uygulamalara imza atmış SSCB'nin kendi toplumuna eşitlik bahanesi ile özgürlüklerine el koyduğunu söylemek gülünç olacaktır.

Ki kapitalizmin doğduğu ve vahşileştiği o yılları anlamak için Friedrich Engels'in ''İngiltere'de İşçi Sınıfının Durumu'' adlı kitabı okumak faydalı olacaktır böyle bir dönemdeki işçi ile Sovyet işçisi arasındaki çarpıcı bir fark olduğunu ve tekrar günümüze döndüğümüzde işçilerin özgürlüğünde bir geri dönüşün yaşandığını görebiliriz

Bu yüzden de tekrar bir sorgulamaya davet ediyorum.

*** ''Marx'ın yanlış anlaşılmasının bir diğer önemli nedeni de, Rusyadaki komünistlerin, kendi uygulamalarını haklı göstermek amacı ile Marksizmi bir araç olarak kullanmaları ve Rusyadaki uygulamalar ile Marx'ın kuramının aynı şeyler olduğunu iddia etmeleridir. Gerçekte Marx ile Rusya tipi komünizm arasındaki ilişki, Rusların iddia ettiğinin tam tersi olsa da Batı dünyası bu Rus propogandalarına inanmış ve Rusyadaki düzen ile Marx'ın savunduğu düzenin birbirinin aynı olduğuna hüküm vermiştir.''(sf 21)

Bayım benim dikkatimi çeken şey kitabınızda Marxı bu kadar över iken onun pratikteki ilk uygulayıcısı olan Lenin , daha genel anlamı ile SSCB'yi neden bu kadar eleştiriyorsunuz? Marxın tam olarak hayalini kurduğu şey gerçekleşmedi ama bu Marxın dediğine aykırı olan birşey değil çünkü o tarihsel bir süreçten bahseder yani sosyalizmin bir sonraki aşaması olan komünizmdedir Marxın asıl hedefi. SSCB komünizm aşamasına geçmemişti . Ama Marx'ın felsefesini gercek anlamda uygulamaya çabayan ve birçok devrimsel güzelliklere kapıyı açan bir devlet , politikacıları arasında istisnalar elbette ki vardır bu her grup/ekol/akım/devlet/inanç.. için de geçerli olan bir şey.

Benim asıl sormak istediğim Marx'ın anlayışını pratikte çarpıtanlar arasında kitabınızda neden hiç Hitlerin nasyonal sosyalizmini örnek vermediniz? Ki onların yaptığı şey hümanist miydi? Sadece Rusya üzerine yoğunlaştınız? Yıllar boyunca ABD ile Rusya arasında geçen gerginlikler birbirleri hakkında yaptıkları propogandalar yarışlar bunları da göz önünde bulundurur isek

Almanyada doğan bir Amerikalı olarak sizin de başta kendi eleştirdiğiniz manipülasyonun altına alındığınızı düşünüyorum.

Yani Batı Rusyanın propogandasına inanmış, sosyalizmi bunlar yüzünden yanlış tanımış demek yerine zaten kapitalizmin kalbi olan Batı , sosyalizm hakkında propoganda yapmış demek daha doğru olamaz mı?

Okurlara mektup:

Her ne kadar yazara katılmadığım kısımlar olsa da sade ve öz biçimde Marx'ı anlatış biçimine hayran kaldım , Marx'ı öğrenmek açısından keyifli bir kitap lakin her ne kadar insanların Marx hakkındaki yanlış manipülasyona girdiklerini eksik ve çarptırılmış bilgilere sahip olup kafalarına estiği gibi konuştuklarını eleştirse de aynı davranışı yazarın SSCB hakkındaki görüşlerinde görüyorum bu açıdan kitabı eleştirmeyi kendime hak buluyorum, benim eleştirirlerime de bir eleştiri getirebilirsiniz bunları da sebep sonuç ilişkisi içerisinde belirtir iseniz bu eleştiriler zincirinden belki de ide'ye ulaşabiliriz ,

tabi en başta da belirttiğim gibi doğru bilgiye ulaşmak Marx'ı kendisinden öğrenmekten geçer, onun kitaplarını okuyarak yorumlamak, ki okudukça onun hümanist yönünü hepimizin hissedeceğine inanıyorum örneğin

okuduğum Komünist Manifestosunda sevdiğim bu alıntıdaki haykırış onun insani değerlere ne kadar önem veren biri olduğunu hissettirir:

''İnsanın insan tarafından sömürülmesi ortadan kaldırıldığı ölçüde,bir ulusun başka bir ulus tarafından sömürülmesi de ortadan kaldırılmış olacaktır. Ulusun içindeki sınıflar arasındaki karşıtlık ortadan kalktığı ölçüde, bir ulusun başka bir ulusa beslediği düşmanlık da son bulacaktır.

Marksist olsanız da olmasanız da (ki aslında "-ist" etiketlerine karşıyım) Marxı okumalıyız, onu okumak yaşadığımız dünyamızı daha iyi kavrayabilmemizi sağlayacak ister sosyalist olun ister kapitalist ki Marx kapitalizm hakkında kapitalistlerden daha isabetli analizlerde bulunmuş.

Marx'ı biraz daha tanımak adına eleştirel bakış açısı ile film ve belgeseller de izlenilebilir ,

yeni çıkan bir film (2017yapım) "Genç Karl Marx''

Bu Marksist yolculukta size yoldaş olacak yazımda sözü geçen birkaç kitap önerim ile yazımı bitirmek isterim:

KOMÜNİST MANİFESTO''- Karl Marx& Friedrich Engels ''MARKSİST ÖĞRETİ''- Vladimir İlyiç LENİN İNGİLTEREDE İŞÇİ SINIFININ DURUMU- Friedrich Engels

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


Tanıtılan Yazılar
Son Paylaşımlar
archive
Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
  • ...
  • #Churchill
  • Sabo HEPİNİZ için_Yukarı baktiğinizda MAVİ-BEYAZ_Aşağiya baktiginizda KAHVERENGI-YEŞIL_Etrafiniza ba
  • Benim minik Kuş'um _3_My sister ♥ my bird
bottom of page