İsyan Ahlakı / Nurettin Topçu
- Sabo Kosimova
- 30 Mar 2018
- 6 dakikada okunur
Sohbet etmekten, çayını içmekten keyif aldığım tatlı tatlı eleştiren, sorgulayan ve sorgulatan aksi mi desem tatlı mı desem yaşlı bir adam vardı, sahaf…
Bu sefer ona Nurettin Topçu’nun ‘’İsyan Ahlakı’’ kitabını sormuştum
‘’İslam Ahlakı mı? '' diye tekrar etti,
‘’Hayır efendim İsyan, isyan ahlakı’’ dedim.
‘’İsyanın ahlakı mı olurmuş? ‘’ diye tersledi,
Bu huysuz mu huysuz koca çınar kitap hakkında yazacağım bu yazımda bana ilham olacak
iki ana noktaya değinmişti:
Birincisi ‘’İsyanın ahlakı mı olurmuş? ‘’
İkincisi ‘’İslam’’ yani buradan hareket ile ‘’İnanç ve İman’’
Hmm ‘’hareket’’ demiş iken bu da ayrı bir başlık altında incelenmeye değer…
İSYANIN BİR AHLAKI VAR MI?
İsyan Ahlakının olup olmadığı cevabından önce ‘’Ahlak’’ve ‘’İsyan’’ın ne olduğunu betimlememiz gerekir.
TDK’ya göre Ahlak: ‘’Bir toplum içinde kişilerin uymak zorunda oldukları davranış biçimleri ve kuralları, aktöre, sağtöre’’. Yine TDK’ya göre İsyan ise ‘’Başkaldırıdır’’,
o halde TDK’nin vermiş olduğu yetkiye dayanarak belirtmiş oldukları ‘Ahlak’ kavramına ‘İsyan' ediyorum...
TDK’nın kavramı ile sınırlı kalır isek ikisini kaynaştırabileceğim tek yer ‘’uymak zorunda kaldığımız kurallara başkaldırmak’’olur velhasıl İsyanın ahlakından söz etmek paradoks’tan öteye geçmez .
Ahlak’ın çoğunluk tarafından kabul edilen bu tanımından yola çıkarak ‘’ Hürriyet ’’kavramına değinmemiz gerekiyor
yani bizden önce yaşayan toplumlar tarafından konulan kurallara uyma zorunluluğu içinde yaşıyor isek özgür olduğumuzu ne kadar iddia edebiliriz? Bu açıdan bakar isek Deterministlere hak mı verilmeli?
(Determinizme göre insanlar ahlaki eylemlerde bulunurken özgür değiller çünkü insan ahlaki eylemlerde bulunurken birtakım psikolojik, toplumsal, hukuksal v.b. bizden önce belirlenen yasa veya güçlerin etkisi altında bulunur).
Peki Determinizm’e hak verir isek yani davranışlarımızda özgür değil isek ve bunu vazife gereği yapıyor isek o halde yaptığımız şeyin doğuracağı sorumluluktan bahsedebilir miyiz? Hürriyet, beraberinde ‘’Sorumluluk’’ kavramını da getirir.
Hadi diyelim ki bunlara uymak yada uymamak İrade’si, bizim özgürlük alanımızı oluştursun yine de normatif kuralların olduğu ve bu kurallara uymayanların şaki olarak görüldüğü yerde bu ahlak dediğimiz şey ‘vazife’den öteye geçmeyecektir bu salt vazife bilinci bizim içimizdeki iyilik ve vicdan tercihini yok edecek:
‘’Bir toplumda ahlak ideali, o toplumun istekleri ile sınırlandırılır ise, sosyal vazifeye itaati isteyecek şekilde kendini belirlerse, bundan ferdin vicdanını körleştiren uysallık ahlakı (conformisme) doğar’’
‘’Namuslu adama göre vazifesini yapmak için gözlerini kapamak yeterli olacaktır’’
Uysallık ahlakı demiş iken aslında bu kitap Nurettin Topçu’nun Fransa’da yazdığı bir tez’in derlenmesidir, ve orijinal şekli ile
‘’Conformisme et Révolte’’ yani ‘’ Konformizm ve İsyan’’ (konformizm: uysalcılık / konformist: sorgulamadan itaat eden, boyun eğen) . Nurettin Topçu’nun esasında konformist ahlaka karşı meydan okuduğunu görürüz.
‘’Ha baştan desene, isyanın ahlakı mı olurmuş huysuz çınar’ın dediği doğruydu bu başlık dikkat çekmek, merak uyandırmak amaçlı konulmuş’’ diye düşündüğünüzü duyar gibiyim ,
Hayır hayır, bilakis bu başlığın bu kitap için çok isabetli olduğunu düşünüyorum, hatırlayalım: İsyan ahlakı var mı? Sorusunu arar iken hali hazırda bulunan ahlak kavramından yola çıkarak felsefik bir şekilde isyanın zıttı olan Konformizm ahlakına, yani tezin asıl başlığına anlaşılır biçimde ulaştık, bu sefer de ‘’ahlak’’ kavramının kendisini felsefik bir açıdan inceler isek ne olur? Bu sefer de özgürlüğe ve sorumluluğa dair kavramlar da bir önceki yanıtımızdan farklı olabilecek
İşte o zaman esas İsyan Ahlakına ulaşmış olacağız
‘’Ahlaksızlar isyan edemez demek değildi , ama isyan hakkıyla yapılan isyan çağ açar ,çağ kapatır…’’
‘’insan ve aynı zamanda insanlık ,ancak şuurlu bir şekilde isyan ederek ilerleyecektir’’
‘’Biz hem uysallığa, hem de anarşizme karşıyız.Her türlü sosyolojizm’e yani toplum gerçeğinin her şey olduğu anlayışına karşı olduğumuz kadar ,bencil ve katı ferdiyetçiliğin de karşısındayız.’’
İsyan Ahlakı denilince adamın isyanın nasıl olması gerektiğini anlatmasını bekliyordunuz, kitabı okudukça beklediğiniz içeriği bulamadığınızı fark ediyorsunuz,
Siz isyanı aradıkça adam size hürriyetten, sorumluluk, irade, hazdan, cevher yani Tanrı’dan, hareketten ve birtakım daha kavramlardan bahsediyor, bizleri ayrıntılar içerisinde boğmak istercesine asıl meseleden bir uzaklaşıyor bir yakınlaşıyor gibi, kitap tez formatı icabı akıcı bir dil ile yazılmadı, yoğun bir anlatımı var
Aslında yapılmak istenilen asıl meseleye birlikte tepeden bakmak ve uzaktan seçemediğimiz ayrıntıları ellerimizde dürbünler ile incelemek, bu tepeden bakabilmemiz için zaman kavramından bağımsız yorulmadan yavaşça sindire sindire çıkmalıyız, diğer taraftan zaman ile ilgili bir problemimiz var ise bu yoğunluk yükseltisine ulaşmak için altyapı oluşturmalıyız , tepedeki manzaranın hazzına değil de tırmanış sürecine odaklanır isek bu kitap bize sıkıcı gelecektir.
Şimdi geçelim diğer konuya
İslam ‘’İMAN VE İNANÇ’’
Nurettin Topçuyu biraz daha yakından inceler isek Batı’dan almış olduğu donanımı nimet kabul edip ama bunu halihazırda almayarak kendi kültürünü de tanıyıp analiz edip, sorunları kendi öz gerçeğini sentezlemesi sonucu belki küçük bir kıvılcımın bilgisi ile başka bir yerde bir ateş yakabiliriz, yakabilirler
Keza Topçuyu tanıdıkça onu İslamiyet’ten de ayrı ele alamayız, diğer yandan konuya sadece İslamiyet bazlı da bakmamak gerek kıvılcımı ateşe çevirebilmek için Topçudaki bu somut alt yapı örneği olan İslam bizi ait olduğu bir üst yapıya yani ‘İnanç’ kavramına ulaştırıyor burada
Neyi inandığımız ve inançlarımızın gerçeklik payını sorguladığımızda İnancın asıl konusu olan ‘’Bilgi’’kavramını sorgulamamız gerekir,
Bilgi felsefesi akımlarından bu sorulara verdikleri cevapları açıklayarak daha sonra bu cevaplardan katılmadığı yerleri belirtiliyor örneğin :
‘’Deneycilere(empirist) diyeceğimiz şudur ki, bilgi obje değildir ve objenin bir aynada yansıması kendine özel.
Akılcılara(rasyonalist) diyeceğimiz şudur ki, bilgi zihnin basit bir inşası değildir ve onu tasdik eden obje, bilginin tamamı ile dışında bulunmaz’’
Dürbünlerimizi inançlara doğru tekrardan uzatır isek ;
Burada Pascal, Kant, Fichte ve Hamilton’un inanç hakkındaki düşüncelerine rastlarız,
Pascal’a göre 3 çeşit inanma yolu vardır : Akıl , alışkanlık(örf ve adetler) ve ilham (ilah-ı lütuf)
Kant ‘ta inanmak ile bilmek arasında bir ayrım vardır. O inancı bilginin üstüne ve ayrı bir ahlaki hakikatler alanına yerleştirir. ‘’Yerine inancı koymak için bilgiyi ortadan kaldırmaya mecbur oldum’’
İnanmak akıl için bir vazifedir Kant’a göre
Fichte’ye göre ‘’şuurumuzun konu olan dünya, pratik benliğin hareketin ürünüdür’’ Bu içsel hareket benliğe bir kanaat olarak ilham olur Fichtenin inanç dediği işte bu ilhamdır.
Hamilton’a göre inancın temeli akıl değildir ama aklın ilk şartı inançtır. İnanç, temelini oluşturduğu bilgiden önce gelen bir kanaattir ve sezgiden kaynaklanırlar
Topçu ,onların düşüncelerini aktarır iken kimi yerleri de sebepleri ile eleştirerek , ‘’kitabın yaygın bir üslübü olan : bize göre’’ dediği o şeyi yani hareket felsefesinin bu konudaki düşünce temellerini aktarır
HAREKET Felsefesi
Hareket deyince belki de birçoğumuzun aklına sıradan bir fiilden ötesi gelmez oysa hareket de akıl ve duygu kadar üzerinde yoğun düşünülmesi gereken önemli bir kavram çünkü başarılar, devrimler ve hayaller HAREKET ile gerçekleşti, rüyalarını gerçekleştirmek için uyan demişti biri… Evet her şey düşünce(akıl) ve duygu(kalp) ile sınırlı olsaydı her şey bugünkü gibi olabilir miydi?
Bugünden küçük bir örnek: bazılarımız sınıfsız, eşit, sağlığın ve eğitimin para ile satın alınamayacak kadar değerli olduğu Sosyalist bir toplum düşlüyoruz, bazılarımız bütün ırkdaşlarımız ile güçlenebileceğimiz bir Turancılık, kimileri Panslavizm, kimileri de Pan İslamizm düşlemekte, kimileri de bu Kapitalist rejimde bana düşecek payın en fazlasını ne kadar alabilirim derdinde. Herkesin kendine göre mantıklı sebepleri var yani bunu düşünen ve isteyen milyonlar, bir şeyin olması için zekice yahut iyi niyetler ile olması yeterli midir? Yetseydi dünyada bu kadar kötülük olmazdı, tarihin acı büküm evrelerini yaşamayacaktık. Her şey hareket etmek ile dünyadaki anlamını bulur demek istediklerim özetlemek istiyorum :
‘’ Hayatta beka, ancak hareketle kaimdir. ‘’- Guyau
‘’Hareket demek, mekânın sınırını aşmak demektir’’- Aristoteles
Hareketin ‘’isyan’’ için de ne kadar önemli bir kavram olduğunu hissetmemiz açısından konuya böyle motivasyonvari giriş yaptım
Şimdi gelelim Topçu’ya ,
Türkiye’de Hareket felsefesinin en önemli belki de tek öncülerinden, kitabımızda hemen hemen neredeyse her konuyu hareket kavramı ile bağdaştırıyor.
‘’En küçük gayreti gerektiren bir harekette bile, vücudun bütün kuvvetleri birleşir. Hareket bir iç hali, dışa yayılmak üzere içimizde doğan kuvvettir’’
‘’Hareket saf bir kendiliğinden oluş değil, engellenmiş bir kendiliğinden oluştur. O ferdi iradenin adeta bir özeti gibidir. İnsan kendini ancak bir hareketin içinde tanır ve sonra hareket onda bir yaprak gibi kopar.’’
Mesela özgürlük kavramını da hareketin kendisi ile temellendiriyor kitapta:
‘’Hürriyetin kaynağı ,bizzat hareketin kendisindedir; bununla her varlık kendi öz varoluşunu teşkil eder’’
Hürriyetin kaynağı hareketin kendisi ise peki hareketin kaynağı nedir ?
İradenin eseri olan her hareket mükemmele, daha mükemmele bir özlemdir. Bu iradenin kendini denediği bir egzersizdir. En küçük gayreti gerektiren bir hareket bile, vücudun bütün kuvvetleriyle birleşir. Hareket saf bir kendiliğinden oluş değil, engellenmiş bir kendiliğinden oluştur
Özgürlüğe tekrar döner isek:
‘’Çok kere istemediğimizi yapıyoruz, yine ekseriya istediğimizi yapmıyoruz. Ve istemediğimizi yaptığımız halde onu yaptığımız için istiyoruz’’
Yani bu durumda yeterince hür sayılmıyoruz, yine ‘hürriyetin anlamı ve anlaşılabilir olandan huzura’ adlı bölümden :
‘’İnsan hem hür hem de esir olabilir’’ cevabı geliyor.
Peki ne zaman hürüz? ‘’Şüphesiz ki hareketlerimizin dış sebepler ile belirlenmesi hareket kabiliyetimizi azaltır; fakat bizim için sadece dış belirleyiciler değil aynı zamanda iç belirleyiciler de vardır''
Velhasıl Topçu hareket felsefesinden ilham alarak zaman ile isyan ahlakı kavramına kadar indi daha doğrusu çıktı : ‘’Çünkü her özgür hareket Allah’a dayanılarak yapılan bir isyandır. Bu bizdeki Allah’ın bizzat kendimize karşı isyanıdır’’
Kitapta asıl konu olan bu İsyan’ın resmini bütünü ile görmemiz açısından tepeden bir manzaradan dürbünler ile ayrıntılara yaklaştık ve uzaklaştık ,
Benim naçizane düşüncem Nurettin Topçu’nun fikir ve analizlerine katılmasak ta birçok akımı sembolize eden belli başlı düşünürleri hayatımızın her alanında karşılaşmış olduğumuz kavramlar hakkındaki düşüncelerini bir arada görebilmemiz ve aralarında bir karşılaştırma yada beyin fırtınası yürütmemiz açısından okumamız gereken bir kitap olduğudur.
Son olarak Mustafa KÖK’ün bu kitap için önsözünde yazmış olduğu:
‘’İsyan’dan ‘’isyancılık’’ türediği gibi, karşıtı kelime olarak da bütün sözcüklerde, ‘’muhafazakarlık, tutuculu’’ yer alıyor.’’ cümlesine karşı olduğumu belirtmeden edemeyeceğim, ‘’muhafazakarlık’’ isyanın zıttı değildir bunlar iki ayrı kavram,
isyanın zıttını arayacaksak Nurettin Topçu gibi ‘’uysallık’’daha doğrusu ‘’konformizm’’ diyebiliriz.
Muhafazakarlık kelimesinin isyanın zıttı olduğunu iddia edersek Muhafazakar birinin isyan etmesi bir paradoks olacaktır, yani muhafazakar biri isyan etmez demiş oluyoruz ki ben buna katılmıyorum ki şahsımca bize isyanı tanıtmaya çalışan Nurettin Topçu da bir muhafazakardır… Bizim temel sorunumuz kavramları çoğunluğun bildiği biçimde bir etiket gibi kullanmamız tıpkı en başta belirttiğim ‘ahlak’ kavramı gibi, bunları tarihi ve felsefik açıdan inceler isek ortaya daha farklı sonuçlar çıkacak , o halde ‘Muhafazakar’lık üzerine tartışma yapacağımız bir sonraki yazımda buluşmak üzere…
‘’Her hür hareket bir isyandır’’
Son Yazılar
Hepsini GörKuşları çok seviyorum, özellikle de güvercinleri, posta güvercinlerini .. Bir kuş olmayı isterdim, hayır hayır bir kuş olsaydım büyük...
Bu gün sevgililer günüymüş o halde ben de sevgililerimi anmadan geçmeyeyim. Benim sevgililerimin bedenleri ölü, çürümüş ve kokuşmuş...
Comments